16 Mart 2010 Salı

Zafer Algöz

Bazen gerçekten soruların hakkını verenler de olmuyor değil. Ama işte, her zaman söylediğim bir şey var; biz Türkiye'de kolay kolay kişisellik noktasına gelemiyoruz. Çoğunlukla egolar, tek tip düşünce yapıları, belli bir ideolojiye gönderilebilir kalıplar öylesine ön plana çıkıyor ki, "bu kişi de bunu düşünmüş, bak ne kadar değişik, aferin ona" bir türlü diyemiyoruz.

13 Mart Cumartesi günü Taraf gazetesinde Zafer Algöz'ün cevapları yayınlandı. Şimdi ben hukuksal olarak bu cevapların tamamını yayınlama hakkına sahip olup olmadığımı bilmiyorum. Ama bu cevaplar yayınladığına ve ben de referans verdiğime göre bir sorun yoktur diye düşünüyorum. Zafer Algöz'ün cevapları bana hem yaratıcı, hem de oldukça naif geldi. "Bakın cevaplarını beğendiklerim de olmuyor değil" kabilinden cevapların tamamını yayınlamak istedim.

1. En sevdiğiniz kelime?

Kuzum

2. Nefret ettiğiniz kelime?

Belki

3. Ne sizi heyecanlandırır?

Spor

4. Heyecanınızı ne öldürür?

Heyecansız İnsanlar

5. En sevdiğiniz ses nedir?

Bebek ve denizin sesi

6. Nefret ettiğiniz ses?

Matkap

7. Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?

Morgda çalışmak istemezdim

8. Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz?

Dokunarak insanları iyileştirmek isterdim

9. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz?

Babam

10. Nerede yaşamak isterdiniz?

İtalya

11. En önemli kusurunuz nedir?

Mükemmelliyetçilik

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?

Sigara

13. Kahramanınız kim?

Charlie Chaplin

14. En çok kullandığınız küfür?

Hassiktir

15. Şu anki ruh haliniz nasıl?

Değişken

16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?

Yapabilenler yapar, yapamayanlar da nasıl yapılacağını anlatır

17. Mutluluk rüyanız nedir?

Yelkenli ile dünya turu

18. Sizce mutsuzluğun tanımı?

Bardağın hep boş tarafını görenler

19. Nasıl ölmek isterdiniz?

Uykuda ölmek isterdim

20. Öldüğünüzde cennete giderseniz tanrı’nın kapıda size ne söylemesini istersiniz?

Gerçek yaşama hoş geldin


Tabii burada en çok, mutsuzluğun tanımı'na verilen, "bardağın hep boş tarafını görenler" cevabı ilgimi çekti. Bilmiyorum belki farkında olmadan, belki de yanlışlıkla, bu soruya "bardağın hep boş tarafını görmek" cevabını vermemiş. Yani Zafer Algöz'ün mutsuzluk olarak nitelendirdiği durum, "bardağın boş tarafını görme eyleminin kendisi" değil, ama "bardağın boş tarafını görmekten başka bir şey yapamayan insanlar". Böylece etkinliğin eyleme değil de, eylemin taşıyıcısına verilmesi benim ilgimi çekti. Bir eylem her zaman kötü olmayabilir, ama kendinde kötü bu eylem bir durumun kendisi haline gelmişse, o zaman bu gerçekten mutsuzluğun tanımı haline dönüşür. Tabii Zafer Algöz bunları düşünmemiş de olabilir. Fark etmez, her halükarda hoş bir cevap.

Aslında buna benzer bir cevap, "en önemli kusurunuz nedir" sorusuna da verilmiş. Bazıları buna, "mükemmel olmam" şeklinde cevap veriyor. Kendini mükemmel addetmekle, mükemmeliyetçilik arasında büyük fark var. Bir tanesi bence epey hastalıklı bir duruma işaret ederken, ikincisi daha çok bir özeleştiri gibi. Yani bir etkinliğin, eylemin, durumun varabileceği nihai sonuç (felsefi tabirle erekselliği -teleolojisi) daha baştan öyle kesin saptanıyor ki, artık bu yürüyüşte atılabilecek her adım bir tür kusur haline gelebiliyor. Çünkü mükemmeliyetçilik, mükemmel olmak demek değildir. Kaldı ki mümkün bir mükemmelin varlığı da kuşkuludur...

Zafer Algöz'ün biraz muzip, biraz romantik cevapları hoşuma gitti. Ölümle kurduğu mistik ve matriksvari ilişki de bize aslında ne kadar derin bir adam olduğunu anlatıyor. Bir de şu tipik ahlakçılardan olmayıp, "hassiktiri" açık açık yazması ayrıca takdiri hak ediyor. Umarım böyle sıradışı cevapları burada daha fazla ağırlama olanağı bulabiliriz.




Paylaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder